Web3 nedir ve neden önemlidir?
            
            
                    Web3 nedir ve neden bu kadar çok konuşuluyor? Birçok kişi Web3’ü, internetin evrim sürecindeki bir sonraki aşama olarak tanımlıyor.
Bugünün internetine eleştirel yaklaşanlar, toplam trafiğin büyük bölümünü yöneten birkaç platformun baskınlığına dikkat çekiyor. Dahası, internetin üzerinde çalıştığı altyapı da benzer şekilde merkezi bir yapıya sahip. Web3 destekçileri ise, bugünkü merkezi yapıya karşılık internetin kullanıcıların kontrolünde, dağıtık bir yapıya sahip olması gerektiğini savunuyor.
Bu rehberde, internetin tarihini Web1 ve Web2 dönemleri üzerinden açıklayan modeli inceleyecek, web3 fikrinin ortaya çıkmasının temelini oluşturan ana prensipleri ve teknolojileri ele alacak, ayrıca web 3 gerçek dünya uygulamalarını ve gelecekteki etkilerini değerlendireceğiz.
Not: Bu içerik yalnızca genel bilgilendirme amaçlıdır, yatırım veya finansal tavsiye niteliğinde değildir.
Web3 nedir?
Zaman zaman merkezi olmayan internet olarak da anılan Web 3, yakın gelecekte yaygınlaşması beklenen alternatif bir internet modeli olarak tanımlanıyor. Bu kavram, blok zinciri ve dağıtık ağlar üzerine kurulu yeni bir çevrim içi ekosistemi ifade eden genel bir terimdir. Web3 destekçileri, bu yeni modelin şu anda büyük teknoloji şirketlerinin elinde olan gücü bu şirketlerden alıp bireysel kullanıcılara aktaracağına inanıyor.
Aynı zamanda Web3 ile birlikte internet kullanıcılarına, kendi verileri, dijital varlıkları ve çevrim içi kimlikleri üzerinde daha fazla kontrol imkânı tanınacağı beklentisine sahip. Bu nedenle Web3, sıklıkla internetin "oku-yaz-sahip ol" anlayışına dayanan yeni nesil bir versiyonu olarak tanımlanıyor.
Web1’den Web2’ye evrim
Birçok kişi internet tarihinin belirli evrelere ayrılarak geliştiğini düşünüyor. Web1, daha ziyade internetin ilk yıllarından 2000’li yılların ortalarına kadar süren, büyük ölçüde statik ve "sadece okunabilen" bir dönem olarak kabul edilir. Bu dönemde çoğu internet sitesi, ziyaretçilerin siteyle etkileşim kurmasına imkân tanımazdı. Örneğin, bugün neredeyse her sitede bulunan yorum bölümleri, o zamanlar yaygın değildi.
Buna karşılık, Web2, internetin "oku ve yaz" dönemi olarak tanımlanır. Sosyal medyanın yükselişi ve kullanıcılar tarafından üretilen içeriklerin çoğalması, bu dönemin en belirgin özellikleri arasında yer alır. İnternet, bu dönemde bireyler ya da küçük gruplar tarafından yönetilen binlerce küçük site yerine, zamanla dev platformlar etrafında şekillenmeye başladı. Bu platformlar, şirketler ve profesyonel ekipler tarafından yönetiliyor olsa da içerik oluşturma ve paylaşma gücünü herkese sunarak internet kullanımında köklü bir devrim yarattı.
Ancak Web2, aynı zamanda veri ve gücün az sayıda aktörün elinde toplandığı bir yapıyı da beraberinde getirdi. Bugün dünya genelindeki internet trafiğinin önemli bir kısmı, Google, Meta ve Amazon gibi büyük şirketlere ait birkaç site üzerinden gerçekleşiyor. Yakın dönemde yapılan araştırmalar, en çok ziyaret edilen ilk 116 alan adının toplam internet trafiğinin yaklaşık üçte birini oluşturduğunu gösteriyor. Üstelik, Web2’nin çalıştığı teknik altyapılar da genellikle yine bu büyük şirketlerin kontrolü altında bulunuyor.
Web3: İnternetin yeni paradigması
Web3 nedir sorusu 2014’ten bu yana giderek daha fazla sorulmaya başlandı. Bu kavram, Bitcoin’in geniş çapta ilgi görmesiyle birlikte dikkatleri üzerine çekti. Blok zincir teknolojisinin olası etkileri düşünüldüğünde, bu yapının Web2’nin sınırlamalarına karşı bir alternatif olabileceği düşünülmektedir.
Birçok kişi, Web3’ün Web2 döneminde baskın hale gelen merkezileştirici yapılara karşı bir denge unsuru oluşturmasını umut ediyor. Konuya iyimser yaklaşanlar, dağıtık altyapı ve kullanıcıya ait verilere dayanan yeni bir internet düzeni hayal ediyor. Her ne kadar bazı ülkelerde “unutulma hakkı” gibi uygulamalar devreye alınmış olsa da bu ilkenin Web3 sistemlerine uyarlanması daha karmaşık bir süreci gerektiriyor. Çünkü halka açık blok zincirlerde yer alan veriler, değiştirilemez şekilde tasarlanmıştır ve bu nedenle genel olarak silinemezler. Bu nedenle bazı projeler, kullanıcıların verdikleri uygulama izinlerini geri alabilmelerine ya da hassas kişisel verileri zincir dışında (off-chain) tutarak gerektiğinde değiştirilebilmelerine ya da silebilmelerine olanak tanıyarak gizlilik kaygılarına çözüm üretmeye çalışıyor.
Web2’de, platformlar kullanıcı verilerini elinde tutar; bu verileri sansürleyebilir ya da kazanç elde etmek için kullanabilir. Oysa Web3, blok zincir teknolojisi üzerine kurulu; güvene esasına dayalı olmayan (trustless), izin gerektirmeyen ve şeffaf bir internet anlayışı sunmayı hedefler. Bu vizyonun ne ölçüde hayata geçeceği hala belirsizliğini korusa da yeni nesil internet modelleri kullanıcıların daha fazla kontrol sahibi olmasını sağlayabilir ve dijital mülkiyetin farklı biçimlerini mümkün kılabilir.
Web3’ün temel prensipleri
Web3 fikri, büyük ölçüde Web2 döneminin gerçeklerine bir yanıt olarak şekillenmiştir. Bu yaklaşım, birbirinden ayrılmayacak düzeyde iç içe geçmiş iki alan olan teknolojik gelişmelerden ve felsefi düşüncelerden güç alır.
Merkezi olmayan yapı
Merkezi olmayan yapı, Web3’ün temel ilkelerinden biridir. İdeal bir Web3 dünyasında veriler, büyük şirketlerin sahip olduğu sunucular yerine, kullanıcılar arası çalışan geniş ve dağıtık bir ağ üzerinde saklanır. Büyük bulut servis sağlayıcıları bu yapının bir parçası olmaya devam edebilir; ancak asıl hedef, ağın hiçbir kurum tarafından tek başına kontrol edilememe ve bu sayede sansür ve manipülasyona karşı daha dirençli hale gelmesidir.
Web3 altyapısının bir diğer önemli yapı taşı da merkezi olmayan uygulamalar yani dApp’lerdir. Bu uygulamalar, geleneksel sistemlerdeki gibi merkezi sunuculara değil, bağımsız düğümlerle çalışan bir dağıtık yapıya dayanır. Ağa herkes erişebilir ancak kontrol, tek bir otoritenin elinde değildir.
Güven esasına dayalı olmayan yapı ve açık katılım
Web3’ün merkezi bir otorite yerine, güven unsurunun sisteme dağıtıldığı bir yapı olarak düşünülebilir. Bu yaklaşımda, kullanıcıların birbiriyle etkileşim kurabilmesi için aracı bir kuruma ihtiyaç yoktur. Güven, doğrudan blok zincirin kodlarına ve protokollerine gömülmüş durumdadır. Ağa katılan herkes, veri akışını bağımsız şekilde doğrulayabilir. Bu da işlemlerin ve anlaşmaların, kodda nasıl tanımlandıysa o şekilde gerçekleşmesini sağlar. Zincir dışında kalan alanlar başta olmak üzere güven hâlâ önemlidir ancak bu güven artık merkezi bir yapıya bağlı değildir. Bu sayede isteyen herkes, herhangi bir onaya ihtiyaç duymadan ağa katılabilir, uygulama geliştirebilir ya da altyapıya katkıda bulunabilir.
Anlamsal web ve birlikte çalışabilirlik
Anlamsal web, verilerin makineler tarafından okunabilmesini hedefleyen bir yaklaşımdır. Bu konseptte, RDF (Kaynak Tanımlama Çerçevesi), SPARQL (RDF Sorgulama Dili) ve OWL (Web Ontoloji Dili) gibi teknolojiler kullanılarak, kullanıcıların oluşturduğu verilere anlam kazandırılır. Bu sayede makinelerin, sadece içeriği değil, içeriğin ne anlama geldiğini ve hangi bağlamda kullanıldığını da yorumlayabilir hale gelmesi hedeflenir.
Anlamsal web fikri, bir dönem internetin geleceğine dair öne çıkan vizyonlardan biri olan Web 3.0'ın merkezinde yer alıyordu. Ancak Web 3.0, günümüzde konuşulan Web3 anlayışından hem hedefleri hem de altyapısı bakımından önemli ölçüde farklılık gösteriyor. Yine de anlamsal web, bazı noktalarda Web3’ün içinde kendine hâlâ yer bulabilmektedir. Örneğin, merkezi olmayan bilgi grafiklerinde anlamsal web prensipleri kullanılırken, bu yapı Web3’ün benimsediği değerlerle de uyumludur. Benzer şekilde, farklı blok zincirlerin birbirleriyle uyumlu şekilde çalışabilmesi yani birlikte çalışabilirlik, işleyen bir Web3 ekosistemi için büyük önem taşır.
Web3’ü güçlendiren teknolojiler
Web3’ün gerçeğe dönüşmesi için, birbirine bağlı birçok teknolojinin birlikte çalışması gerekmektedir. Bu teknolojilerin bazıları halihazırda geliştirilmiş ve sınırlı ölçüde de olsa kullanılmaya başlanmış durumdadır. Ancak gerçekten işleyen bir Web3 ekosistemi kurmak için bunların çok daha yaygın hale gelmesi şarttır.

Blok zinciri
Blok zinciri, merkezi bir kontrol noktası olmadan çalışan, şeffaf ve güvenilir bir veri kayıt sistemi olarak düşünülebilir. Veriler, birbirine kriptografiyle bağlanan "bloklar” içinde tutulur. Bu sayede zincir yapısında ilerleyen, herkesin erişebileceği ve geçmişi değiştirilemeyen dijital bir defter oluşur.
Her blok, bir önceki bloğun kriptografik özetini (hash) içerdiği için tüm bloklar birbirine "zincir” şeklinde bağlıdır. Bu tasarım, geçmişe dönük verilerin ağdaki herkesi onayı olmadan değiştirilmesini veya silinmesini neredeyse imkânsız hale getirir. Bu yönüyle blok zincir yapısı, dağıtılmış güven, değiştirilemezlik ve şeffaflık gibi Web3’ün temel prensiplerini doğrudan destekler.
Örneğin, iki kişi bir işlem yapmak istediklerinde herhangi bir aracıya ihtiyaç duymazlar. Bu işlem, herkesin görebileceği şekilde blok zincire kaydedilir ve dileyen herkes işlem detaylarını kontrol edebilir. Eğer biri işlem üzerinde oynama yapmaya kalkarsa ve ağ üzerinde bir uyuşmazlık olduğu fark edilirse, işlem ağ tarafından otomatik olarak reddedilir. Çünkü ağdaki her düğüm, blok zincirin eksiksiz bir kopyasını tutar. Blok zincir ağlarının çalışmasını sağlayan şey, "konsensüs mekanizmalarıdır”. Bu mekanizmalar, ağdaki tüm düğümlerin işlemlerin sırası ve geçerliliği konusunda ortak bir karara varmasını sağlar, hiçbir tekil kullanıcı tek başına sistemi değiştiremez. Bu da sistemin, merkezi bir otoriteye gerek kalmadan kendi kendine çalışabilmesini sağlar.
Akıllı sözleşmeler
Akıllı sözleşmeler, kendi kendine çalışan dijital anlaşmalardır. Bu sözleşmelerin şartları doğrudan kodun içine yazılır ve belirlenen koşullar yerine getirildiğinde, sistem otomatik olarak ilgili işlemi yerine getirir.
Akıllı sözleşmeler blok zincir altyapısında çalışır ve genellikle yayına alındıktan sonra, ancak daha önceden belirlenmiş koşullar dahilinde değiştirilebilir. Bu yapı, işlemlerin hem şeffaf hem de güvenli bir şekilde yürütülmesini sağlar. Bu yapıyı destekleyenlere göre, bu yapı yaygınlaşırsa hukukçulara, bankalara ya da diğer güvenilir aracı kurumlara olan ihtiyaç azalabilir. Bu beklenti gerçekleşmeyebilir ama yine de akıllı sözleşmeler, iş süreçlerini daha verimli, daha tutarlı ve çoğu zaman insan müdahalesine gerek kalmadan yürütmek açısından ciddi avantajlar sunacaktır. Bu sistem sayesinde işlemler, önceden tanımlanmış kurallara uygun olarak ve eksiksiz şekilde uygulanır. Böylece denetim ihtiyacı da azalır.
Örneğin bir akıllı sözleşme sayesinde blok zincir üzerinde belirli sayıda alışveriş yapan bir müşteriye otomatik olarak sadakat puanı tanımlanabilir. Benzer şekilde, merkezi olmayan bir uygulama içinde kullanıcı belirli bir eşiğe ulaştığında, bir token ödülü tetiklenebilir.
Kriptoparalar
Kriptoparalar, dApp’lerde ve akıllı sözleşmelerde kullanılabilecek dijital para birimleri olarak işlev görebilir. Tamamen blok zincir üzerinde var olurlar ve herhangi bir aracıya ihtiyaç duymadan, kullanıcılar arasında doğrudan transfer edilebilirler.
Kriptografiyle korundukları için taklit edilmeleri ya da izinsiz çoğaltılmaları oldukça zordur. Yeni coin’ler, sistemin kurallarına uygun şekilde ve genellikle madencilik (mining) ya da staking (hisse ispatı) gibi yöntemlerle üretilir. Bu kuralların dışına çıkılarak yapılan yeni coin yaratma girişimleri, ağ tarafından otomatik olarak reddedilir.
Yapılan işlemler blok zincir ağındaki düğümler tarafından doğrulanır ve bloklara kaydedilir. Bu yapı sayesinde, geçmişte yapılan işlemleri değiştirmek neredeyse imkânsız hale gelir. Böyle bir müdahalenin gerçekleşmesi için, bu kişinin ağdaki çoğunluğu ele geçirip tüm blok zincirini değiştirmesi gerekir ki bu büyük ve güçlü ağlarda neredeyse olanaksızdır. Ancak daha küçük ya da yeterince güvenli olmayan ağlarda, yeterli güce sahip biri sistemin bütünlüğünü riske atabilir. Bu risk, birçok projede staking gibi katılım ön şartlarıyla sınırlandırılmaya çalışılır. Kriptoparalar, sadece bir ödeme aracı değildir.
Aynı zamanda Web3 ekosistemlerinin ayakta kalmasını sağlayan önemli bir yapı taşıdır. Mesela bir kullanıcı, merkezi olmayan bir uygulamaya katkıda bulunduğunda ya da bir oyunun test sürecine dahil olduğunda kriptopara ile ödüllendirilebilir. Ayrıca zincir üzerindeki karar süreçlerinde, kimin ne kadar söz hakkına sahip olduğuna karar vermek için de adil ve şeffaf bir ölçüt sağlarlar.
Tokenlaştırma ve NFT’ler
Tokenlaştırma, fiziksel ya da dijital bir varlığın blok zincir üzerinde bir token aracılığıyla temsil edilmesi sürecidir. Web3 dünyasında bu yöntem, normalde kolayca alınıp satılamayan varlıkların parçalara bölünerek sahiplenilmesini ve daha verimli şekilde el değiştirmesini mümkün kılar. Bazı şirketler bu yöntemi, sanat eserleri ya da gayrimenkul gibi somut varlıkları token’lara dönüştürerek yatırım süreçlerini daha hızlı ve güvenli hale getirmeyi hedefliyor.
NFT’ler (değiştirilemez token’lar), genellikle dijital varlıkların sahipliğini temsil eden özel bir token türüdür. Kriptoparaların aksine, her NFT benzersizdir ve birbirlerinin yerine geçemez; yani her birinin kimliği ve değeri farklıdır. Bir dijital varlık görsel olarak kopyalanabilir olsa da o varlığa ait tekil kayıt blok zincir üzerindedir ve NFT bu kaydı temsil eder. Ancak bu durum, NFT sahibine otomatik olarak telif hakkı ya da her platformda kullanım izni sağlamaz.
Her NFT, sahibine kriptografik olarak bağlıdır ve blok zincir üzerinde açıkça izlenebilen bir geçmişe sahiptir. Bu da dijital sahipliğin herkes tarafından doğrulanabilmesini sağlar. NFT’nin hangi platformda, nasıl kullanılabileceği ise genellikle o platformun kurallarına göre belirlenir. Bazı NFT’lerde, satış ve devir gibi işlemlerde telif ücreti ya da belirli şartların uygulanması için akıllı sözleşmeler devreye girer.
Tokenlaştırma ve NFT’ler, Web3’ün dijital mülkiyet anlayışının tam kalbinde yer alır. Yaygın şekilde kullanılmaya başlandığı takdirde, NFT’ler aracılığıyla dijital varlık sahipliği blok zincir üzerinde şeffaf ve güvenilir biçimde kanıtlanabilir hale gelebilir. Yine de bu token'ların nerede ve nasıl kullanılabileceği her zaman bulunduğu platformun kurallarını göre değişir.
dApp’ler ve DAO’lar
Merkezi olmayan uygulamalar ya da kısaca dApp’ler, klasik uygulamalardan farklı olarak tek bir şirketin sunucularında değil, blok zincir gibi dağıtık bir ağ üzerinde çalışır. Genellikle açık kaynaklı olarak geliştirilirler ve Web3’ün kullanıcıya dönük yüzü olarak görülürler. Bugün Web2’de aşina olduğumuz uygulamalar genellikle kapalı sistemlerde, merkezi yapılarla çalışır. Buna karşılık dApp’ler, daha açık, şeffaf ve sansüre karşı mukavemeti daha yüksek platformlar yaratma fikriyle öne çıkar.
Her ne kadar henüz çok geniş bir kitleye ulaşmamış olsalar da herhangi bir aracı olmadan kripto para alım-satımı yapılabilen bir platform olan Uniswap ve bir sanal gerçeklik platformu olan Decentraland bu kavramın kanıtlar nitelikteki uygulamalardır.
Öte yandan DAO’lar (Merkezi Olmayan Otonom Organizasyonlar), dApp’lere benzer şekilde merkezi olmayan bir yapıya sahiptir ancak bir uygulamadan çok bir yönetişim modeli olarak öne çıkmaktadır.
DAO’larda kararlar tek bir yönetici ya da kurum tarafından değil, topluluğun kendisi tarafından alınır. Kurallar ve süreçler, akıllı sözleşmeler aracılığıyla blok zincire yazılır ve katılımcılar önemli konular için oy kullanır. Şu an için DAO’lar daha çok blok zincir topluluklarında kullanılıyor, ancak Web3 vizyonu büyüdükçe, bu yapılar sosyal medya sitelerinden topluluk forumlarına kadar farklı alanlarda karşımıza çıkabilir. Böyle bir dünyada, topluluklar kendi kurallarını belirleyebilir, moderasyonu kendileri yapabilir ve karar süreçlerine doğrudan katılabilir.
Web3 gerçek hayattaki kullanım alanları
Web3 teknolojileri henüz tam anlamıyla yaygınlaşmamış olsa da finans dünyasından oyun sektörüne kadar birçok alanda şimdiden kullanılmaya başlandı.
Merkezi Olmayan Finans (DeFi)
Merkezi Olmayan Finans ya da kısaca DeFi, blok zincir teknolojisi üzerine kurulu, geleneksel finans sistemine alternatif bir yapı olarak ortaya çıkıyor.
Web3’ü savunanlara göre, DeFi zamanla bankaların ve aracı kurumların üstlendiği birçok görevi devralabilir. Akıllı sözleşmeler sayesinde DeFi platformları, kullanıcıların herhangi bir onay sürecine gerek duymadan yani aracısız olarak doğrudan borç verip almasına, alım satım yapmasına olanak tanıyor.
Örneğin, geleneksel sistemde kredi almak için bankaya başvurmanız gerekir. Oysa DeFi’de, elinizdeki kripto varlıkları teminat olarak göstererek bir protokol üzerinden otomatik olarak kredi alabilirsiniz.
Digital kimlik ve kimlik doğrulama
Web3 ile birlikte blok zincir, Merkezi Olmayan Kimlikler (DID) ve Doğrulanabilir Kimlik Bilgileri (VC) gibi teknolojiler sayesinde, dijital kimliğin kontrolü tamamen bireylerin eline geçebilir. Yani kullanıcılar hem çevrim içi kimliklerine hem de kişisel verilerine sahip çıkarak, bunları diledikleri şekilde kullanabilirler. Bu sistemde gizlilik ön plandadır. Kullanıcılar, her işlemde sadece gereken minimum bilgiyi paylaşır. Böylece tüm kimlik bilgileri açığa çıkmadan güvenli bir şekilde etkileşim kurulabilir.
Bu yaklaşım, kimlik doğrulama ihtiyacıyla anonim kalma isteği arasındaki dengeyi kurmayı hedefliyor. Eğer DID ve VC teknolojileri yaygınlaşırsa, internet kullanıcı adı ve parola gibi geleneksel yöntemlerin ötesine geçerek daha güvenli ve şifrelemeye dayalı bir sisteme geçilebilir.
Her ne kadar bugün için yaygın olmasa da DID ve VC teknolojilerinin benimsenmesi Web2 döneminde sıkça dile getirilen gizlilik sorunlarına etkili çözümler sunabilir. Aynı zamanda, insanların çevrim içi kimlikleri üzerinde daha fazla kontrol sahibi olmasına da katkı sağlar.
Web3 oyunları ve Metaverse
Web3 savunucularına göre, oyun dünyası ve sanal gerçeklikler, Web3’ün temel ilkelerinin gerçek sorunlara çözüm sunabileceği alanların başında geliyor. Bugün dijital varlıklar, dijital ekonomide her geçen gün daha büyük bir yer kaplarken, bu varlıkların kime ait olduğu çoğu zaman belirsiz kalıyor. Çoğu zaman kontrol, oyuncular yerine oyun sağlayıcılarının elinde oluyor.
Blok zincir teknolojisi, bu durumu tersine çevirerek oyuncuların oyun içi varlıkları üzerinde gerçek mülkiyet hakkına sahip olmasını sağlayabilir. Web3 tabanlı oyunlarda varlıklar genellikle NFT ile temsil edilir. Bu sayede oyuncular; sahip oldukları dijital eşyaları gerçekten sahiplenebilir, başkalarıyla takas edebilir ya da açık pazaryerlerinde satabilir.
Web3 oyunlarının hedeflerinden biri de birlikte çalışabilirlik (interoperability) yani farklı sistemlerin ve platformların birbiriyle uyum içinde çalışabilmesidir. Geleneksel oyunlarda, kazandığınız eşyalar genellikle sadece o oyunda geçerlidir. Ancak Web3 oyunları, bu varlıkların farklı oyunlar ya da platformlar arasında taşınabilmesini mümkün kılabilir.
Bu yaklaşım, Metaverse vizyonunun merkezinde yer alıyor. Gerçek sahiplik, dijital varlıkların blok zincirler ve sanal dünyalar arasında serbestçe hareket ettirilebilmesi ve tüm bu dünyalarda tek ve kalıcı bir dijital kimlik ile var olabilmek, gelecekte Metaverse kavramının temel taşlarını oluşturabilir.
Dosya paylaşımı ve depolama (örneğin: IPFS)
Web3 dünyasında, dosya depolama sistemleri de merkezsiz bir yapıya kavuşmayı hedefliyor. Bugünkü modelde veriler genellikle iCloud ya da Google Drive gibi merkezi bulut servislerinde tutuluyor. Bu amaçla geliştirilen IPFS (InterPlanetary File System) gibi protokoller, dosyaların merkezi bir sunucuda değil, kullanıcılar arası (peer-to-peer) çalışan bir ağda barındırılmasını sağlıyor.
Dosyalar tek bir yerde tutulmak yerine, ağdaki birçok farklı düğüm (node) tarafından aynı anda saklanabiliyor. Bu yalnızca merkezi olmayan yapıyı sağlamakla kalmıyor; aynı zamanda dosya bütünlüğü ve erişilebilirlik açısından da avantaj sunuyor. Çünkü sistemde tek bir arıza noktası bulunmuyor ve veriler birden fazla noktada yedeklenmiş oluyor.
Web3’ün Artıları ve Eksileri
Web3, daha merkezsiz ve kullanıcı odaklı bir internet için heyecan verici bir vizyon sunsa da bu yaklaşımla ilgili bazı zorluklar ve soru işaretleri de mevcut.
Web3’ün başlıca avantajları nelerdir?
Web3 paradigmasıyla ilişkili en dikkat çekici avantajlardan bazıları listelenmiştir:

Kullanıcı verilerinin sahipliği
Web3 savunucularına göre, bu sistem yaygın şekilde benimsenirse kullanıcılar verileri üzerinde gerçek mülkiyet hakkına sahip olabilir. Bugün büyük şirketler kullanıcı verilerini toplarken, Web3’te bireyler hangi bilgiyi, kimle ve ne kadar süreyle paylaşacaklarına kendileri karar verebilir durumda olacak.
Bu yaklaşım, internet kullanıcılarını birer "ürün” olmaktan çıkarıp, kendi verisinin sahibi haline getirmeyi amaçlıyor. Hatta bazı senaryolarda, kullanıcılar verilerini diledikleri şekilde paraya dönüştürebiliyor.
Sansüre karşı mukavemet
Web3’ün sunduğu bir diğer önemli avantaj da sansüre karşı dirençli olmasıdır. çünkü Web3, tek bir varlığa ait olmak yerine binlerce dağıtılmış düğümde çalışacak şekilde tasarlanmıştır.
Web2 modelinde, bir şirket veya hükümet, merkezi bir platformu bilgileri kaldırmaya zorlayabilir. Web3’te ise veriler değiştirilemez. Veriler, kullanıcılar arası bir ağda depolandığından, belirli bir şeyi kaldırmak çok daha zordur.
Bununla birlikte, Web3 sansüre karşı mutlak bir direnç sağlayamaz. Herhangi bir tarafın bir blok zincirinden veya bir dApp'nin zincir içi bölümlerinden içerik silmesi pratikte mümkün olmasa da IPFS gibi bir ağa veya hizmete erişimi tek taraflı olarak engelleyebilirler. Bu, kısıtlamaların hala mümkün olduğu ve hatta bazı durumlarda uygulanmasının daha kolay olabileceği anlamına gelir.
Gelişmiş gizlilik ve güvenlik
Web3, gizlilik ve veri güvenliği açısından önemli iyileştirmeler vaat ediyor. Kullanıcı verileri merkezi sunucularda değil, dağıtık ağlarda saklandığı için, hem kontrol daha çok kullanıcının elinde olur hem de tek bir güvenlik açığıyla tüm verilerin riske girmesi engellenir.
Öte yandan, tüm işlemler kamuya açık blok zincirlerde gerçekleştiği için tam anlamıyla anonimlik sağlanamaz. Yine de merkezi sistemlere göre, bireysel verilerin ele geçirilmesi veya hesapların hedef alınması çok daha zordur. Sistemde tek bir zayıf halka olmadığı için, kötü niyetli saldırılarla baş etmek daha kolay hale gelir.
Web3’ün karşılaştığı temel zorluklar nelerdir?
Web3, internetin geleceğine dair güçlü bir vizyon sunsa da bu yapının günlük hayatta daha yaygın hale gelmesini engelleyen bazı ciddi sınırlamalar da mevcut:
Mevzuat belirsizliği
Web3’ün önündeki en büyük engellerden biri, dijital varlıklar ve akıllı sözleşmelere dair net yasal çerçevelerin hâlâ oluşmamış olması. Bu belirsizlik hem geliştiriciler hem de kullanıcılar için hukuki riskler doğuruyor. Uyumluluk sorunları ya da tüketici haklarının yeterince korunamaması gibi durumlar, standartların eksik olduğu ortamlarda daha kolay ortaya çıkabiliyor.
Teknik karmaşıklık
Web3 teknolojilerinin kapsayıcı ve teknik olarak karmaşık olması, yeni kullanıcılar ve geliştiriciler için yüksek bir öğrenme eğrisi yaratıyor.
Örneğin, Ethereum blok zinciri üzerinde akıllı sözleşme geliştirmek için Solidity gibi yeni programlama dillerine hâkim olmak gerekiyor. Bu da geliştirici ekosistemine giriş bariyerini artırıyor.
Ölçeklenebilirlik sorunları
Web3 sistemlerinin yaygınlaşmasının önündeki engellerden biri de ağ performansıdır. Merkezi olmayan yapısı temel bir avantaj olsa da yeni token lansmanları veya etkinlikler gibi yüksek işlem hacmi oluşan durumlarda ağlar ciddi şekilde yavaşlayabiliyor. Bu da işlem sürelerinin uzamasına ve kullanıcı deneyiminin bozulmasına yol açıyor.
Örneğin Ethereum kullanıcıları her işlem için "gaz ücreti” ödemek zorunda kalıyor. Ağ yoğunlaştığında, işlemleri önceliklendirmek isteyen kullanıcıların bu ücretler için ciddi paralar ödemesi gerekebiliyor. İleride bu sorunların çözülmesi mümkün olsa da bugünkü koşullarda bu maliyetler Web3’ün yaygınlaşmasını zorlaştırıyor.
SSS: Web3 hakkında merak edilenler
                                                            
                            Web3 ile blok zinciri aynı şey mi?                            
                                
                            
                        
                    
                    Hayır. Blok zinciri, Web3’ün arkasındaki temel teknolojisi olsa da Web3 çok daha geniş bir kavramdır. Merkezi olmayan yapı ve dağıtılmış güven gibi temel ilkeleri kapsayan Web3, blok zincirleri, akıllı sözleşmeler ve token teknolojileri üzerine kurulu geniş bir ekosistem olarak tasarlanmıştır.
                                                            
                            Bitcoin, Web3’ün bir parçası mı?                            
                                
                            
                        
                    
                    Dünyanın en önde gelen kriptoparası olan Bitcoin, Web3 fikirlerinin oluşmasında önemli bir rol oynamıştır. Blok zinciri üzerine inşa edilen ilk ana akım teknolojilerden biri olması nedeniyle, Web3’ün temel teknolojisine ilham vermiştir. Ancak akıllı sözleşmeleri veya doğrudan dApp entegrasyonlarını desteklemediği için, Web3’ün ana para birimi olarak hizmet etmeyebilir. Bitcoin, Web3’ün önemli bir parçasından ziyade, ilham kaynağı olarak öne çıkmaktadır.
                                                            
                            Web3 açık kaynaklı mıdır?                            
                                
                            
                        
                    
                    Evet, Web3’ün temel altyapısının büyük kısmı açık kaynaklıdır. Buna birçok blok zincirleri ve kriptoparanın kodları da dahildir. Ancak, dApp’ler ve diğer Web3 uygulamalarının açık kaynaklı olması yönünde resmi bir zorunluluk bulunmamaktadır.
                                                            
                            Web3 uygulamalarına nasıl erişirim?                            
                                
                            
                        
                    
                    Web3 uygulamalarına genellikle bir web cüzdanı (örneğin MetaMask) yüklü bir internet tarayıcısı üzerinden erişirsiniz. Bu cüzdan, dijital kimliğiniz olarak görev yapar ve dApps’lerle etkileşime geçmek için bir anahtar işlevi görür. Bu sayede kimlik doğrulaması, işlem imzalama ve uyumlu platformlarda dijital varlıkları yönetme gibi işlemleri yapabilirsiniz.
                                                            
                             Web3 ile Metaverse arasındaki fark nedir?                            
                                
                            
                        
                    
                    Web3, merkezi olmayan yapıya geçişe vurgu yapan bir internet evrimi önerisidir. Metaverse ise, Web3 bileşenlerini kullanan sanal bir ortam ya da sanal ortamlar bütünüdür. Web3 altyapıyı temsil ederken, Metaverse bu altyapı üzerine kurulabilecek olası uygulamalardan biri olarak, sürükleyici bir dijital alan şeklinde hayal edilmektedir.
İnternette korunmak için ilk adımı at. ExpressVPN’i risksiz dene.
ExpressVPN’i edin